SENDİKACILIĞIN AHLAKINI VE KÜLTÜRÜNÜ İNŞA EDİNCEYE KADAR MÜCADELEYE DEVAM
Şuan dünyanın neresinde olursa olsun, bedel ödenmeden hiçbir hususun ayağa kalktığını ve ayakta durmaya devam ettiğini görmemiz mümkün değildir. İlk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber Hz. Âdem (AS)’in yaratılışından günümüze ve ta kıyamete kadar sürecek olan dünya hayatının bir gerçeği de, elde edilen tüm güzelliklerin ikame edilmesi için mutlaka bedeller ödenmiş olmasıdır. İnsanlık tarihinde bu konuda verebileceğimiz çok örnekler vardır. Kanaatimizce en isabetli örnekler kendi yakın tarihimizdir. Çanakkale Zaferi, Kurtuluş Savaşı, 15 Temmuz hain darbe girişimi vs…elhasıl başka örneklere ihtiyaç yoktur.
Sivil Toplum Kuruluşları da oluşum esnasında aynı şekilde bedeller ödenerek hayat bulmuştur. Zulme ve haksızlıklara uğrayanların haklarını savunmak, korumak, güvence altına alınmasını sağlamak ve daha nice amaçlar uğruna öncülük ederek canları pahasına mücadele etmişler, şahıslarını, eşlerini ve çocuklarını ihmal edercesine başkalarının hak ve hukukunu savunma adına bedeller ödemişlerdir. Sendikacılıkta da durum farklı değildir. 18.YY’ılın ortalarında, özellikle taş ve maden ocaklarında çalışanların haklarını savunmak için canları pahasına ortaya çıkmış olan cesur insanlar, bu çıkışlarıyla kâh tokat yemişler, kâh zindana atılmışlar veya kurşun yiyerek yaşamlarına son verilmiştir. Ama ne tür baskı yapılırsa yapılsın asla inançlarından ve hedeflerinden geri adım atmamışlardır. Onun içindir ki şuan hemen hemen tüm devletlerde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve sendikalar, geçmişlerinde ödenen bedeller sayesinde ayakta duruyor.
Ancak üzülerek belirtiyoruz ki; sivil toplum kuruluşlarında olduğu gibi sendikaların da ahlaki ve kültürel erozyona uğratılmıştır. Adı sivil olup fakat hiçbir şekilde sivil olmayan, sivilleşemeyen STK ve sendikaların üyelerinin gücü ile güçlenemedikleri bariz ortadadır. Siyasetçilerin veya marjinal grupların yönlendirmeleri ve direktifleriyle kurulan sivil toplum kuruluşları ve bazı sendikalar, yüklendikleri sorumlulukların altında ezilmişler, devletin tüm imkanlarını şahısları ve yandaşları için kullanmışlar, liyakati ellerinin tersi ile iterek kelimenin tam manasıyla ehliyetsiz görev elemanları oluşturmuşlardır.
Oysa ”Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu”? ilahi nizamın sevicileri ve inananlarıyız. Ve işin ehline verilmesini tavsiye eden bir Peygamberin ümmetiyiz.
Dolayısıyla, hem birlikte yaşadığımız aziz milletimizin mutluluk ve refahı hem de devletimizin uluslararası düzeyde saygınlığının daha da artması için herkes üzerine düşeni yapacak, liyakat kesinlikle hayat bulacak ve adamı olana değil ehil olana görev tevdi edilecektir. Sendikalara üye olanlar da, şahsi menfaatlerinden dolayı değil, aynı topraklar üzerinde birlikte yaşadığı milletin, milli ve manevi menfaatini düşünerek imzasını atacaktır. Ki işte o zaman sendikacılığın hem ahlakı hem de kültürü inşa edilmiş olacaktır.
Bu nedenle, Tüm Memur-Sen Konfederasyonu ve Diva-Sen olarak, Sendikacılığın ahlakını ve kültürünü inşa edinceye kadar mücadeleye devam edeceğiz.